Nazım Hikmet Sözleri

1901 yılında Selanik’te dünyaya gözlerini açan Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963 yılında hayatını kaybetmiştir… 

Merak edenler için, yazımın sonuna Nazım Hikmet’in Hayatını Yazdım.

Nazım Hikmet’ten Sözler

  • Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.
  • Birlikte Eskimek çok güzel,Eksilmedikçe.
  • Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz ölümün önünde sigaramızı.
  • Sende uzaklığı, sende ben, imkânsızlığı seviyorum.
  • Biz başka severdik. O yüzden başka sevemedik.
  • Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş. Ama sen gitme, ben cahil kalayım.
  • Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.
Ağaç kurudu mu?
  • Arkadaşlık ağaca benzer, kurudu mu bir daha yeşermez.
  • Yaşamak ümitli bir iştir, sevgilim. Yaşamak, seni sevmek gibi ciddi bir iştir.
  • Yürekli bir kadının başı, yüreksiz bir erkeğin omzuna ağır gelir!
  • Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte.
  • Pişman değilim yaşadıklarımdan, öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.
  • Gidenin arkasından gelen, gideni bulacak mı zannediyorsun?
  • İnsan birisiyle yaşlanmalı, birisi yüzünden değil!
  • Ve sana söylemek istediğim en güzel söz, henüz söylememiş olduğum sözdür.
  • Cebimde yoktu, yüreğimden verdim.
  • Hiçbir korkuya benzemez, halkını satanın korkusu.
  • İnsanların kanatları yok, insanların kanatları yüreklerinde.
  • İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
  • Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
  • Ve benim birden bire yüzünü değil, gözünü değil, sesini göresim geldi.
  • İşin en aşağılık tarafı şu ki yavrum, galiba yalnızlığa alışıyorum.
  • Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutma, umuda kurşun işlemez gülüm.
Aşk, ya günlük yada ömürlük
  • Kelebek misalidir aşk, anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük.
  • Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması. ‘Ben’ deyip susması, ‘sen’ deyip ağlamaklı kalması.
  • Kimselere anlatamadım. Kendime bile, ola ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni.
  • Ne ben sana kızarım, ne de zatın zahmet edip bana kuşsun. Artık seninle biz, düşman bile değiliz.
  • Ne kadar seviyorsun dersen, o kadar işte. Tavanı kadar sokağın ve dibi kadar cehennemin.
  • Bazen önemli olmamalı gidecek olan ya da gelmeyen. Çünkü bazen, başlaman gerekir her şeye yeniden.
  • Hoş geldin. Biz bıraktığın gibiyiz. Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta.
Rüzgarım, dağlara çarptım.
  • Bir meltem olacak rüzgârım dahi kalmadı benim. Dağlara çarptım her esişimde. Yollara küfrettim her gidişinde.
  • Pişman değilim. Sadece dön bak arkana, ne için, nelerden vazgeçtin? Neler dururken, sen neyi seçtin.
  • Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.
  • Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir kelimene yetemedim ”Git” ne demekti sevgilim?

Nazım Hikmet’in Hayatı

Hikmet Bey ve Celile Hanım’ın oğlu Nâzım Hikmet, 15 Ocak 1902’de Selânik’te dünyaya gelir. Babası Hikmet Bey, çeşitli illerde valilik yapmış olan Nâzım Paşa’nın oğludur. Osmanlı Hariciyesi’nde çeşitli memurluklarda ve Matbuat Umum Müdürlüğü görevinde bulunmuştur. Annesi Celile Hanım ise, dilci Enver Paşa ile Leylâ Hanım’ın kızıdır. İlk kadın ressamlarımız arasında anılan Celile Hanım, kültürlü, sanatçı ruhlu bir kadındır…

Küçük Nâzım ilk eğitimini annesi ve sıkça şiirli toplantılar düzenleyen, kendisi de bir mevlevi şairi olan büyükbabası Nâzım Paşa’dan alır. Ve henüz on bir yasındayken ilk şiirini yazar…  Orta öğrenimini Galatasaray ve Nişantaşı Sultanilerinde gören Nâzım, 1915 yılında Bahriye Mektebi’ne girer. 1918 yılında ilk kez bir dergide şiiri yayınlanır. Bu bir aşk şiiridir. Ancak, İstanbul’un işgaliyle birlikte yerini yurtsever nitelikte şiirlere bırakır…

Mezuniyetine üç ay kala geçirdiği bir hastalık nedeniyle Bahriye’den ayrılır. Bir grup arkadaşıyla Anadolu’ya geçer. Ankara Hükümeti’nin görevlendirmesiyle arkadaşı Vâlâ Nurettin ile birlikte Bolu’da öğretmenlik yapar.  Daha sonra kısa aralıklarla iki kez Moskova’ya gider. İlkinde iki yıl kalır.

Rusya’da gerçekleştirilen ihtilale tanık olur. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi KTUV’da ekonomi-politik öğrenimi görür. İkincisi ise küreğe konulma cezasının verildiği dava nedeniyle zorunlu bir göçmenliktir. Bu kez daha önce öğrenci olduğu Üniversite’de çevirmenlik ve asistanlık yapar. Ceza Yasası’ndaki değişiklik nedeniyle 1928 yılında ülkeye döner. Kısa bir süre cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılır.

Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları, şiirleri yayınlanır. Kitapları basılır. Siyasal ve entellektüel yaşamda aktif bir rol üstlenen ünlü bir şairdir. Şiirleri ders kitaplarına girer, oyunları devlet tiyatrolarında oynanır ama koğuşturmalardan da kurtulamaz… Sık sık gözaltına alınır, yargı önüne çıkartılır. Onun etkileyici gücü ürkütmektedir kimi çevreleri… Düzmece davalarla yaşamının on yedi yılı hapishanelerde geçer. 1950 yılında ulusal ve uluslararası düzeyde düzenlenen kampanyalar sonunda çıkarılan Genel Af Yasası’yla serbest kalır. Ne var ki yaşamına yönelik komplolar nedeniyle yeniden yurtdışına çıkar. Ve ölene dek yurduna, halkına, sevenlerine hasret şiirleri yazacağı göçmenlik yılları başlar…

Bu dönemde Uluslararası Barış Ödülü sahibi bir sanatçı olarak  barış hareketi içinde aktif olarak yer alır. Dünya Barış Konseyi Başkanlık Divanı’na seçilir. Ünlü Şostokoviç’e, Şarlo’nun yaratıcısı Charlie Chaplin’e ve Fransız Parlamentosu Başkanı Eduard Heriot’a Uluslararası Barış Ödülü’nü veren jürinin başkanlığını yapar. Cezaevi yıllarından kalan hastalıklar onu rahat bırakmaz ve acılı yüreği 3 Haziran 1963 günü sabahı Moskova’daki evinde durur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir